Efsane Fransız pandomim sanatçısı Marcel Marceau 2007’de öldüğünde, İngiliz dergisi The Economist, “Fransız Kültürünün Ölümü” başlığını attı. İngilizlere göre Marcel; Monetlerin, Victor Hugoların, Voltairelerin ve Edit Piafların temsil ettiği, Batı kültürünü şekillendiren Fransız sanatçıların sonuncusuydu. The Economist, artık Fransızların kültürel anlamda kısırlaştığını ve Marcel’in ölümüyle bu geleneğin sona erdiğini belirtiyordu. Aslında İngiltere için de durum pek farklı değildi. Britanya artık William Shakespeare’in, Charles Dickens’ın ve Beatles’in temsil ettiği kültürel zenginliğin çok uzağındaydı.
SAVAŞ SANATI
Marcel Marceau, bir Fransız Yahudisiydi ve babası Auschwitz Toplama Kampında öldürülmüştü. Genç Marcel İkinci Dünya Savaşı sırasında Fransız direnişine katılmış, sessiz taklitlerini çocukları Nazilerden kurtarmak için kullanmıştı. Bu yönüyle de bir efsaneydi. Yüzlerce yıllık pandomim sanatını, ciddi bir havayla 21. yüzyıla taşıyan Marcel’di. Broadway’in en büyük patronları onu ABD’ye götürmeyi düşündüler ama akıllarında para vardı: “Kadın yok, sahne yok ve tek kelime etmiyor. Bize hiç para kazandırmayacak.” Oysa Marcel’in ilhamı para değil, sıradan insanların her gün yüzlerine yansıyan ‘sesiz yaşamlarının sanatı’ydı. Hayatın hareketli anları onu suskun kılmıştı. 2001 yılında yaptığı bir konuşmada “Ben Yahudiyim. Belki de bu, bilinçsizce, sessizliği seçmeme katkıda bulundu” diyecekti. Eylül 2007’de öldüğünde Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, “Fransa en seçkin büyükelçilerinden birini kaybetti” diye açıklama yaptı. Cenazesinde tüm Fransa sembolü haline gelmiş şapkası ve üzerindeki kırmızı çiçeğin karşısında saygı duruşundaydı.
OLİMPİYAT MEŞALESİ
Marcel’in ölümünün üzerinden 17 yıl geçti. Fransa siyasi ve kültürel olarak pek çok savrulma yaşadı. Fakat hiçbiri 26 Temmuz’da düzenlenen Paris Olimpiyatları’nın açılış seremonisi kadar tartışma yaratmadı. Ulus devletin; eşitlik, özgürlük ve kardeşlik ilkelerinin başkenti Paris, eşcinsellik, Woke kültürü, güçlü devletler dışındaki ulusları devletsiz, kimliksiz, bayraksız, değersiz ve cinsiyetsiz bir köle güruhuna dönüştürme projesinin pazarlama meydanına döndü. Dünyayı değiştiren Fransız Devrimi, metal grubu Gojiro’nun klibinde kafası kesik Marie Antoinette imgesiyle, biraz da şampuan markasına dönmüş Fransa Milli Marşı La Marseillaise’le resmedildi.
‘SEINE KÖPRÜSÜ PERFORMANSI’NA SUÇ DUYURUSU
En büyük tartışmayı yaratansa ünlü Rönesans ressamı Da Vinci’nin “Son Akşam Yemeği” tablosunu eşcinsel bir gurubun partisine dönüştüren kareografiydi. Cinsel organı şortundan taşmış, birbiriyle oynaşan ‘havarilerin’ “Drag queen” (kadın kıyafeti giyip makyaj yapan erkek) performansıyla şarkı söyleyen Hz. İsa’ya eşlik ettiği, sakallı trans şarkıcıların Seine Köprüsü’nde çocuklarla fantezilerini sergilediği bölüm tartışmanın odağındaydı. Siyasilerin tepkilerinin yanı sıra Fransız avukat Fabrice di Vizio, gösteriyle ilgili 29 Temmuz’da suç duyurusunda bulunacağını duyurdu.
TEBEŞİR SURAT
Fransız Devrimi ve Paris Komünü’nde ayak takımı, tüm dünyayı ileri götürecek bir değişimi vadediyordu. Olimpiyat açılışındaki Paris manzarası ise sanattan ve estetikten kopmuş, eski sömürgelerinden gelen milyonlarca ‘ayak takımı’ ile güvensiz bir şehir; kimliksiz, değersiz ve cinsiyetsiz bir dünya vadediyordu.
Marcel Marceau, mimiklerin daha net görülmesi için yüzünü tebeşirle boyuyordu. Oyunları arasında Adem ile Havva’nın Cennet’ten kovulmasıyla sona eren “Yaratılış” da vardı. Olimpiyat açılışındaki İsa ve havarileri ise Son Akşam Yemeği’nden ziyade birbirlerini ‘yemeğe’ odaklanmış gibiydi. Paris olimpiyatlarının açılış seremonisi, The Economist’in tabiriyle sadece Fransız kültürünün değil ‘Batı kültürünün ölüm’ geçidiydi.
Marcel, kırmızı çiçekli bir şapka takan Bip karakterini icat etmişti ve bu isim Dickens’ın “Büyük Umutlar” adlı eserindeki Pip’ten esinlenmişti. Marcel, resim yaptı ve çocuk kitapları yazdı. Kariyerinde sadece bir kez Mel Brooks’un filminde konuştu ve sadece “Hayır” dedi. Belki bugün yaşasa ve olimpiyat açılışını izlese yine “Hayır” derdi.
Özer Çetinkaya